4 Eylül 2018 Salı

Kim Olacağım'a Taşınıyorum

aynalar dünyası-buradaydık 

21 yaşımdan kim olacağıma taşınıyorum, aynalar dünyasında ben’i gördüm. ne ile bir ceylan yavrusu olduğuma dair. hiçbir şey lüks değildi.
kendini tanımanın öyle bir lezzeti var ki,
yapabileceğinin hayalini kurmak satılık olacak, bu haberi veriyorum. insanlar birbirlerinin hayallerinin hangisinin satılık hangisinin kendilerine ait olduğunu anlamak için bin bir türlü sistem geliştirecekler. hayal satıcılar avcılardan kaçıyor olacak.
sevgililer çalıntı hayal kavgasından ayrılacak, birbirlerine küçümseyerek bakacaklar.
gerçekleştirme adına her şeyin yapıldığı dünyada..
kim olacağıma taşınıyorum. insanlara en değersiz gelen şeyleri bile kendi isteğime göre yerleştirince mutlu oluyorum, bir yerden alıp bir yere koymak optimistlik değildir. aksi ise yavaş yavaş sizin bütün karar verme özgürlüğünüzü ele geçirir. hızlı hızlı değil.
nasıl oluyor da bunu anlamak için çırpınıyoruz, her şeylerin ortasında. nasıl oluyor da anlamıyoruz.
çünkü her şey, her şey olmamalı. nasıl her birimiz bu çokluğun içinde iğne atsan düşmezin içinde bu kadar kaybolduk bilmiyorum, insani şeyler yüzünden.
su bile yavaş akarken sinirleniyoruz, hızlı aktığında hepsine birden sahip olamamak can sıkıyor. hani şu asansörün en çok basılan düğmesinin 0 olması beklenirken kapama düğmesi çıkması gibi.
her yere ama her yere kırmızı tabelalarla “dur biraz, düşün sadece” yazıp assak ne olacak. doğasının dışında olmaya yöneltmek, olduruyormuş gibi gözüküp onu alışıldık hale getirmekten başka bir şeye gidemiyor. yani diyorum bu tabelaları birileri sökecek, renkleri solacak, herkes yanından o kadar hızlı geçecek, geriye dönüp bakmak istemeyecek düzeni bozup dikkat çekmek zor.
düzeni bozup bunu yapmak pahasına… benim insanlarım merhaba hoş geldiniz. Yo yo bu bir paradoks değil.

-Stavros Lantsias/ The Waltz of the Eyes
-Yann Tiersen/ Penn Ar Roch




2 Haziran 2018 Cumartesi

L’homme de la nature et de la vérité Olsak Da Yeter Mi ?




varlığımız adına düşünelim, olağanca halini de alıp götürmüş diğer hissi vukuatları da ele alalım çünkü diğerleri olmadan bu yazıya başlayamazdık, demem o ki bizi biz yapan serde bir şeyler var
 ki serde olmayan bizi herkesle aynı yapanlar dışında; mesela somut anlamda bile..

serçe parmağını bir şeyler anlatırken diğer parmaklarından ayrı tutanlar,
düşünürken tırnaklarını dişlerinin arasına sıkıştıranlar,
sinirlendiği an gözünü seyirtenler,
huzursuzlanınca boynunu öne atanlar,

ve sadece bunlar ortak bir grubun benzeştikleri, sadece bir grup. tamam hepimiz özeliz ayrıyız, farklıyız. tamam reklamlarda bu sıra buna çalışıyor. tamam bunların hepsi insana biricikliği hissettiren o yegane insan olmaklık.

tamam da o zaman sorun ne ?

sorun diğerleri, başa çıkmaya bile çalışmadığımız, başımızdan savurduğumuz, göz ardı ettiğimiz, taş olsa üst üste bırakmadığımız diğer hisçiklerimiz. torbamızda ite kaka zor yer açtığımız mesela haksız olma durumumuz, vicdanımız, yetinmekliğimiz, saygıyı abartmış olmaklığımız, zaman geçtikçe artacak olan upuzun bir liste bu aslında. dur demeye yeltenecek başta yirmibirinci yüzyıl ikibinonsekiz yılı ve gençliğimiz olmak üzere kimsenin cesareti yok. artık herkes yaratıcı bahaneler üretebilcek kadar dizi izliyor, artık herkes hayalgücünü buna çalıştırıyor.

biraz aptal olsak, biraz da geri ye dönsek, ama hani baya geriye..
kapitalin malı kapıp götürüp almadığı o yerlere* -cem karaca\ raptiye rap rap-
belki de o zaman daha az yokuş çıkmak zorunda kalırız, erdemler diye bahsettiğimiz başlıklardan daha uzakta kalmayız, iyiyle kötünün her'in ruhumuza yüklediği sorumlulukları ırk ayrımı yapmadan alırız omzumuza. belki de daha çok yüz yüze bakar oluruz. iyilik yapmaktan dahi çekindiğimizi kimseye açamıyoruz içimizde, belki bunu iyileştiririz, yanı sıra iyilik kabul etmeyi de alırız haznemize. 

aksi olsa yani, ne var ? böylece ziyan olmuş olamaz mıyız bilmem kaç milyon insan gibi. gayet tabi olabiliriz hatta bundan zevk alır hale bile geliriz, dostoyevski'nin karakterleri gibi arsızca dişimizin ağrımasından bile haz alabiliriz. dünyanın deli cennetine döndüğü bir yerse en fazla bir gün eğlenceli olabilir.


vérité' ye dönüp ortaya karışık mı yapsak ?

sürekli ve boşu boşunlıktan sıyrılmak için bir aydınlığa kavuşulduğunda iş bunu dışa yansıtmaya gelince şeyler biraz aşırılığa kaçabilir, işte bu yüzden ortaya karışık her zaman iyidir; ki yapmacıklı temeli iyi inşa edilmemiş ilişkilerin önüne geçsin. tüm başa gelen olumsuzluk ekleriyle çelişsin ama çatışmasın, ses gelsin ama rahatsız olmayalım.. ne istediğimizden geçelim ne istenilenden.